anneannem-2
Bugün hastaneden eve çıktığı günden beri ilk kez anneannemi ziyarete gittim. Aslında iki günde bir görüntülü konuşmamıza ve annemden her gün bilgi almama rağmen yine zaman algımı yitirmişim. İştahı azalmış ve zayıflamış. Halbuki her an yemek yemek istiyordu hastaneden çıktığında, meğer onun üstünden çok geçmiş. Keyifliydi, beni gördüğüne de çok sevindi, defalarca teşekkür etti.
Hep üşüdüğünü söyledi, sarıp sarmalamışlar zaten. Sürekli şalının ucunu çekiştirerek konuşuyor. “Bu evde ısınamadım bir türlü” dedi, en az 10 senedir o evde.
Gözleri hem çok yorgun bakıyor hem de çok canlı. Babamın iş bulamamasına üzülmüş, emekli olduğunu hatırlatmaya çalıştım, düzeltmek için değil de üzülmesin diye. Babamın 65 yaşında olduğunu duyunca elini ağzına götürdü şok içinde, “bana yaklaşmış baban” dedi ve kahkaha attı.
Sonra nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde Gemlik’e geçtik. 1950’li yıllara, anneannemin gençliğine, henüz evlenmemiş olduğu zamana. Kendine çok özen gösterirmiş, “bakımlıydım” diyerek anlatmaya başladı. Babası çok içermiş ve annesi bu durumdan çok dertliymiş, “içene kızımı vermem” dermiş. Babası Konya’lı ve oradan gelen görücüler için annesi “Konyalıların ne çok içtiğini ben biliyorum, kızımı Konyalı’ya vermem demiş”. Dedemin vefat eden eşinden 9 aylık bir oğlu var anneannemi görmeye geldiklerinde. “Çocuğu olmasına rağmen görünce ona sevgi düştü içime, söylemedim ama ona, söylenmezdi bizim zamanımızda” dedi, aynı bu cümlelerle.
Sonra bir vapura zıpladı zihni, kucağında kendi doğurmadığı bebek, yanında dedem. Karşılarına bir kadın oturmuş, dedemle selamlaşmış. “Kim bu hanım” diye sormuş anneannemi gösterip. “Eşim olacak” demiş dedem. Kadın da gözlerini devirmiş, kalkmış gitmiş, meğer eskiden görüşürlermiş dedemle, anneannem sonradan öğrenmiş.
Ben bu detayları yeni öğreniyorum, teyit edemeyecek olsam da gerçek olduklarını biliyorum. Kendi babası gibi çok içen rahmetli eşini uzun uzun anarak günümüze geldi. “Artık yerimi biliyorsun, gelirsin” dedi. Biliyorum dedim, elini de yanaklarını da öpemedim korkumdan, sırtına yüzümü gömdüm.
Teyzem yürüyüşe çıkarken, ondan parasını çekip getirmesini istedi, “yarın öbür gün siz olmazsınız, lazım olur” dedi. Teyzem de düzeltti onu, “ya ben, ya o, ya da bu, birileri hep olacak anne” dedi. “Ya düzelirsem?” diye cevap verdi ona, teyzem duymadı. Sadece ayaklarıyla, dizleriyle ilgili bir sıkıntı yaşadığını düşünerek böyle söyledi o anda sanki, ama ya başka bir şey hissediyorsa ve onun geçeceğine dair bir umudu varsa diye düşünmekten kendimi alamıyorum çıktığımdan beri.