beni kısaca tanıyalım

Yoğun kar yağışından yolların kapandığı 24 Ocak’ların birinde doğmuşum. Annem doğumdan korkuyor ve sezaryen istiyormuş ve ben ters geldiğim (veya durduğum veya yattığım) için doktor annemin eline bir kağıt vermiş, doğum mutlaka sezaryen olmalıymış, annem -kendi ifadesiyle- göbek atmış. Bilmiyorum bugünlerde bu endişe yaratan bir durum mu ama annem bana çocukluğumdan beri bu hikayeyi aynı coşkuyla anlatır ve bebeği ters geldiği için göbek atan kadını canlandırırım hep. Bir de çocukken tersliği yerçekimine terslik sanıyordum, normalini öğrenince garipsediğimi hatırlıyorum. Tersliğin de türleri varmış ayrıca, istatistiklere göre yüzde 5-10’luk dilim bağdaş kuran bebeklerde, benim için bu bilgiye sahip değiliz ama ben eminim bağdaş kurarak geldim bu dünyaya, siz de öyle hayal edin.

Sonra sokaklı, bisikletli, alerjik astımlı, kız kardeşli, bol kuzenli, çok saçlı bir çocukluk. Beden dersleri, herhangi bir spor, kedi ve köpeklere yaklaşmak, halk oyunları ve kahkahayla gülmek yasaktı, fısfıslar vardı. Bunlar o zaman aşırı üzerdi ama şimdi o zamandaki anne ve babama daha çok üzülüyorum, inanır mısınız anne olmadan anladım. Babamın dondurma dükkanı vardı ve karameli çok güzeldi, tadını hala hatırladığıma eminim ama birçok anıyı uydurduğum gibi bunu da uyduruyor olabilirim. Sonra babam uzun süre yoktu, iş için yurtdışında oraya buraya sürüklenen babalardan. O günlerden en net anım annemin babama gönderdiği mektuplardan birine kardeşimin ve benim elimizi çizip eklemesiydi, bunu hiç unutmadım, resimle ilgiliydim çünkü. Hatta, çocukluk ve ergenlik yıllarım o kadar çok resim ki ben hep resim yapacağım ve işim bu olacak zannederdim, olmadı.

Ortaokuldayken Nur doğdu. Onun doğumuyla, çocukluğuyla, denk geldiği ergenliğimle, kişiliğiyle, bendeki etkisiyle, kendi ergenliğiyle ilgili çok şey var. O dünyanın en güzel Nur’u.

İşte klasik Anadolu Lisesi ve Teknik Üniversite hikayenin devamı. Hani çocukken her şeye merak duyduğu için neyi neden seçtiği flu olanlardan. Üç yaşından beri doktor olmak isteyenlerden değil, her çocuk gibi astronot olmak istiyordum ama resimden para kazanacağıma da emindim, bir de kuruyemiş dükkanları beni büyülerdi. İstanbul’da okul sıralaması böyle klasik olunca sosyal çevre çok kısıtlanır, tüm arkadaşlar doktor, mühendis, avukat, öğretmen, akademisyen. İyi mi kötü mü tartışılır ama üniversite hazırlıkta bütün lise sadece bina değiştirmiş gibiydik. Ama ben üniversite hayatım boyunca çok fazla ve çok çeşitli yarı-zamanlı işte çalıştım ve bu bana kattıkları sebebiyle övündüğüm çok az şeyden ikincisi. Götürdükleri ayrı bir yazı konusu olsun. İlk övündüğüm şey ters (bağdaş kurarak) gelip annemi normal doğum korkusundan kurtarmış olmamdı, biliyorsunuz.

Toplum buna hazır olduğu için evlenebilmiş bir kadınım şimdilerde, evet arkadaş grubunda asla evlenmem diyen bendim. Toplumun hazır olmadığı birliktelikleri, eşitsizliklerin her türlüsünü, sınıfsal mevzuları çokça düşünürüm. Vicdanım çoğunlukla rahatsızdır, dile gelse makale yazar. Eskiden futbolu çok severdim, artık gollere bile bakmıyorum. Bazı şeylerden çok sıkıldım, bazı şeylere yeni yeni alışıyorum, ısınıyorum. Doktora tezini yazmaya çalışan bir fizikçiyim. Profesyonel olarak yapabildiğim hiçbir şey olduğunu düşünmüyorum, bu kelimeyi anladığımı bile sanmıyorum. Her şeyi de yapabileceğime inanıyorum ama üşeniyorum.