arkadaş göçü
Geçenlerde bir arkadaşımız görece yakın oturduğumuz için akşam üzeri bize geldi, kısa bir kahve molası için. Yasaklar başlamadan dönmeyi planlıyordu ama sanki yüz yıldır yapmıyormuşçasına unuttuğumuz bir şey yaptık ve bizde kalması için ısrar ettik. Sohbet çok güzeldi, belli ki Erdi için de benim için de evde birbirimizden başkasını görmek ve duymak çok tatlıydı ve bu bitmemeliydi. Zaten cumaydı. Tamam cuma akşamının herhangi bir akşamdan farkı yok artık ama o anda ısrar etmek bile bence bize, kalsam mı kalmasam mı tereddütü de arkadaşımıza iyi gelmişti. Özlenen şeylerin tırtlığı artıyor gibi düşünebiliriz ama yok başka bir şey daha var benden içeri.
Erdi de ben de en yakın arkadaşlarımızı yurtdışına göndermişiz, tanıştığımız zamanlarda bu en sık konuştuğumuz konulardan biriydi hatta. Sadece yurtdışı olarak da düşünmeye gerek yok, ben başka bir sürü arkadaşımı da İstanbul dışına yolladım. Sonra bu oraya buraya göçenlerin sayısı arttı, bir telefonla ‘hadi’ diyebildiklerimin sayısı çok azaldı. Beyinler göçüyor tantanası var ya, pandemide günlük vefat sayısı açıklar gibi de bir artış hızı paylaşılıyor hani arkalarından, işte onlar da birilerinin çocukları birilerinin arkadaşları be. Göçmen bir öğrenci, işçi veya akademisyen olmanın zorluklarını okuduğum çok yazı oldu, ben de küçücük (benim için çok büyük) bir yerinden tutayım istedim bu yazıda: Kalan arkadaş olmanın hüznü ve sıkıcılığı.
Bir arkadaşı misafir etmeye çekindiğimiz günler bizi bu hale getirdi evet ama ona kalması için ısrar ederken özlediğimiz aslında o kalabalık eski günler. Bu yasaklar bitse bile 20’li yaşlarımızdaki gibi kalabalık olamayacak oluşumuz. Bir evde toplanıp, yarını çok da düşünmeden takılıp hatta yarına dair sadece ne yiyip ne izleyeceğimizi düşündüğümüz günler geride kaldı. Benim hayatımda bazı kritik noktalar üst üste geldiği için nedenleri ayırt etmekte zorlanıyorum. Nedenleri ayrıştırmayı neden bu kadar çok istiyorum, bilmiyorum. Böyle ilkokul kitaplarında eşleştirme soruları olurdu ya, tam o sadelikte bir şemaya ihtiyacım var. Ümidim de yazmanın bu görünmez şemayı görünür kılması. 30’lar başladı, arkadaşlar göçtü, ailemle yaşamayı bıraktım, evde sıkıştık kaldık. Tamam bunlar kritik noktalar. Peki hangisi neye sebep oldu? Yoksa bunların süperpozisyonu mu ağzıma sıçtı ne oldu?
Eğer her şey gerçekten normale döner ve ben ‘eskisi’ gibi hissedersem, tamam bulduk, kapattım burayı sağolun diyip çıkarım. Yok yahu ne olursa olsun bu yaştan sonra böyle, ne bekliyordun, 10 yıl önce hayal ettiğin gibi tüm arkadaşlarınla aynı evde yaşamayı mı? Galiba bunun cevabı hala evet ve galiba sorun bu. Kalanı gideni boş verelim, ayrı kalmak hüzünlü. Yalnızlık sadece ben tercih ettiğimde güzel, dayatıldığında sıkıcı. Sıkıldım Serkan.