Türkiye global minimumu bulacak mı?
Pandeminin birinci dalgasının muhtemel son pikinde ruh sağlığımı kaybedince güncel siyasetten elimi ayağımı çekmiştim. Olan bitenden haberdar olmaya çalışmak zaten yıllardır bir mesaiydi, tavır almak, bir yandan işe güce odaklanırken diğer yandan kendi kapının önüyle ilgili sorumluluk alıp dayanışma bilinciyle yaşamak ve vicdanın sesinin uyku bırakmaması yangına körükle gitmekti. İlk defa altı ayı aşan bir süre boyunca gerçekten her şeyden bihaber yaşamayı başardım ve çok iyi geldi. Boğaziçi’ne tepeden indirilen rektörle başlayan eylemlerle Türkiye’ye aniden dönüş yaptım. Her şeyin bu kısacık sürede bıraktığımdan daha kötüye gitmesi şaşırtmadı ama aşı ve batan gemimiz gibi iki büyük gündem varken LGBTİ+ nefretinden andımız tartışmasına sürüklenmemiz beni bile yordu.
Aslında siyasetten bağımsız bir günce tutamayacağımı bilmeme rağmen böylesi ezberlediğimiz vasatlıklarla ilgili yazılar yazmayı kesin bir şekilde istemiyordum. Zaten işi bu olan insanlar yazıyorlar, konuşuyorlar, anlatıyorlar. Biz de okuyoruz, dinliyoruz, anlamaya çalışıyoruz, anlamıyoruz. Ama bu geride bıraktığımız hafta beni yine eski günlerime döndürecek kadar yoğundu. Eski günlerden kastım, gündemi takip etmeye çalışırken kaybolup kendi işime zor odaklandığım günler. Bir sosyal bilimci edasıyla allah ne verdiyse okuyup (uzun zamandır okuduklarımı anlamadığımı tekrarlayayım tam burada), dinleyip, uyku bastırmadan hemen önce bugün ne kadar az çalıştım diye panikleyip, yatağa girince de uyuyamadığım günler.
Bütün hafta neler neler olduğuna girmek istemiyorum ama tam haftayı kapatırken, cuma gecesinin ilerleyen saatlerinde cumhurbaşkanlığı kararıyla İstanbul Sözleşmesinden Türkiye’nin çekildiğini öğrendik. Uykusuz her geceeee. Sözleşme imzacı ülkelere kadınlara yönelik şiddeti ve ev içi şiddeti önleme, etkin soruşturma ve kovuşturma sorumluluğu veriyordu. Padişahın kararıyla bu sözleşmeyi bir gecede feshetmiş olmanın hukuki tartışmasını hukukçulara bırakıp bu kararı ‘kutlayan’ insanlara geçmek istiyorum. Beni uyutmayan onlar. Ayasofya imamı ‘hamdolsun’ diyerek kutluyor, ‘Süresiz Nafaka Mağdurları Platformu Kurucu Başkanı’ (yazarken kustum) ‘yetmez, 6284 de kaldırılana kadar mücadeleye devam’ diyor.
Haftanın başında padişah yurtdışındaki akademisyenlere ‘ülkenize dönün, araştırmanıza burada devam edin’ çağrısı yapmıştı, ne gülmüştüm, gülmüştük. Komikti çünkü akademisyenler yargılanırken, öğrencilere elektronik kelepçe takılırken, her konuda bilgisi olan herkes bazı konuların gerçek uzmanlarına her gün parmak sallarken, 3 yıla yakın süre Wikipedia’ya erişim engellenen bir ülkeyken, komikti. Bu ülkede araştırma yapan öğrencilerden biri olarak bu günlerin hesabını vereceğiniz, yargılanacağınız günleri umutla bekliyorum. Araştırmamda kullandığım tekniklerle ileride çöküş döneminiz olarak tarih kitaplarına geçecek bu günler arasında bir analoji kuruyorum. Ben hata fonksiyonlarım için global minimumu ararken iktidarınız da orayı bulsun, çıkamasın istiyorum. Az kaldı biliyorum. Lokal minimumlarınız sebebiyle antrenmanlı hissediyorum, korkmuyorum. Siz korkun.
🎵 Sustunuz, susmayınız sadece boktan bir sabah bu sabah!