Annem neden kaldırımını bile değiştirmemiş?
Anneannemin birbirine karışmış anılarını dinlerken, gerçekleri ayırt etmek zor oluyor bazen. Çok eski zamana ait olanları çocukluğumdan beri dinliyorsam eğer, gerçekliğinden şüphe duymuyorum ve bazılarından çok uzun zamandır çok rahatsız oluyorum. Bir gün bir komşuları, yaşlı bir erkek olduğunu biliyoruz, anneanneme gelip “Helal olsun valla size, sizin kız her gün okuldan eve, evden okula kaldırımını bile değiştirmiyor.” demiş. Anneannem de gurur duymuş, işte o an rahatlamıştım diye bitirir bu anıyı hep. Anneannemin Feriköy’den Nişantaşı’na ortaokul ve lise yılları boyunca kaldırımını değiştirmeden yürüyen kızı benim annem. Önce izin alamayan sonra başka çok sevilen bir erkeğin babasını ikna etmesiyle okula gidebilen annem.
Üç kız ve üç erkek kardeş annemler. Annem içlerinde en uzun süre okula devam edenleri, liseyi bitirebilmiş. Kız meslek lisesi, lise okumak istiyorsa tek seçenek meslek lisesiymiş ve anladığım bu zaten annemin istediği bir şeymiş. Ablası olan teyzemin ilkokul öğretmeni(?) “bu kız okumaz, ev kızı olur” demiş anneanneme, öyle bitmiş onun okul macerası. Annemden küçük olan teyzem de hemşirelik istiyormuş, okul belgelerini sobaya atmış dedem. Hemşirelik ailelerine uygun bir meslek değilmiş belli ki. İstanbul’un göbeğinden gelen bu kız çocuklarını okutmama hikayelerini çocukken aklım almıyordu, büyüyüp mevzuyu idrak ettikçe rahmetli dedemi romantize edemez oldum.
Tamam konu dağıldı, peki annem neden kaldırımını değiştirmiyordu? Oldukça zor fiziksel şartlarda okula gidip gelen, gezmesine dolaşmasına zaten izin verilmeyen bir genç kız düşünelim. Dikiş branşında devam ediyor liseye, bir dersinde ödev olarak pantolon dikiyor, lacivert bir pantolon. Giymesine izin verilmiyor, “kadın pantolon giymez” dermiş dedem, dayımlara da bu kuralı uygulatırmış. Dinsel bir şey mi ama neden diye soruyorum anneme, anlamıyorum çünkü, -pantolon giymenin bile bir mücadelenin kazanımı olmasını aklım almıyor-, yok diyor, deden dindar değildi ama gelenekler görenekler öyleydi. Hep içinde kalmış annemin o lacivert pantolon. Evlenip özgürce pantolon giymeye başladığında(!) bile dedemin yanında çekinirmiş.
Neyse yine dağıldım, annem tabii ki kaldırımını değiştirmiyordu, dünyanın her yerindeki her genç kız gibi yaşayarak öğrenmişti sokakların onun için güvenli olmadığını. Yalnızken ayrı, kalabalık içinde ayrı korkularla, bakışlardan rahatsız olduğu için başını öne eğerek, neden bakıldığını anlayamayarak ve arkasında da gözleri olsa keşke tedirginliğiyle yürümeyi öğrenmişti. Yürümek böyle zihinsel dolu dolu bir eylem olunca kaldırım değişmiyor pek. Ben de yıllardır aynı yolu yürüyorum, zaman değişti, ışıklar, dükkanlar arttı, fiziksel şartlar iyileşti, iletişim araçları eklendi ama o korkular geçmedi. Ben de sokağın karşıdan karşıya geçtiğim noktasını bile değiştirmiyorum. Başımı önüme eğerek yürümeyi ezberlemişim, aklıma gelirse eğer öfkelenip kaldırıyorum ama sonra yine unutup önüme bakar oluyorum. Sokak sakinleşirse hem başımı dik tutuyorum hem de kulaklığın tekini farkında olmadan indiriveriyorum. Annemi her gün gidip gelirken izleyen ve çekinmeden bunu annesine söyleyen işsiz ve hadsiz adamın torunları aynı işsizlikte köşeleri tutuyor çünkü.
Yaşam hakkımız gibi savunmaya devam edeceğiz sokaklarda özgürce dolaşmayı. Pantolon giymek gibi kazanacağız geceleri.